şimdi gelse, ayıcığının adını söylese…
Enkazın altında küçük bir oyuncak ayıcık dikkati çekiyor. Yumuşak tüyleri üzerindeki çocuk dokunuşları sıcacık. Boncuk gözlerine değen, değdikçe çoğalan hayat dolu bakışı, oyuncağın sahibini arıyor arama kurtarma ekipleri. Nefese nefese sokuluyorlar beton blokların arasına. Hem [...]
Öz-Merhamet Nedir?
Öz-merhamet, insanın kendisine dair tutumudur. Kendini hırpalayan, kınayan, eleştiren, küçümseyen insanların öz-merhameti düşük düzeydedir. İnsanın kendisini insafsızca eleştirmesinin köklerinde, içinde taşıdığı eleştirel ebeveyn parçasının tutumu vardır. Susturamadığı ebeveyn sesleri üzerinden kendisine acımasız davranır. Küçük bir [...]
Günlerden “bugün”
Bugünü günlerden bir gün sanıyorsun. Sıradan. Ömrünün günlerinden bir gün. Hayır, bugün bir gün değil. Biricik. Bi'tane. Eşsiz. Benzersiz. Dünün hatıraları ile yarının hayalleri arasına paketlenmiş tatlı bir gün bugün. Başka hiçbir gün bu kadar [...]
Minnet Makamı
Minnet duymak, kendini temize çekmektir. Varlığını yeni baştan hesap etmektir. Yokluğunun üzerine eklemektir şimdiki nefeslerini. “Zaten buradayım, hep burada olacağım” kabulünü reddetmektir. Her şeyin yeni yeni yeniden verildiğini görmektir. Unutmayı reddetmektir minnet duymak. Sürekli sevindirildiğini [...]
Âlemlere B/akarken
"Âlem" kelimesi, 'ilim' kökünden gelir. İçinde 'ilim'/'bilgi' barındıran şey bize 'âlem'dir. Mesela, aslı cam olan bir şeye "bardak" derken, bardaktan "benimle çay içebilirsin!" gibi tanıdık bir söz duyarız, aşina gelir bize. İçinde 'ilim'/'bilgi' barındıran şey [...]
Mücevher Kutusu
Umberto Eco’nun “itirafları”nı okuyorum. Aslında Genç Bir Romancının İtirafları okuduklarım. Ellili yaşlarında roman yazmaya başlamış olsa da, “genç” bir romancı olarak görüyor kendini roman yazmanın eşiğinde. Sık sık gerçeğin insan gücünü aştığından söz açıyor. Varlık, [...]
Yeni Kitap: İnsan Güzeldir
Uzun yıllara yayılan düşüncelerimi, ince eleyip sık dokuduğum bir kitapta paylaşıyorum. Varlığın şiirselliği. İnsan olmanın ihtişamı. Hayatın eşsiz ahengi. Kanatlardan kuyruklara, rüyalardan dokunmaya çok sayıda, varoluşsal tabloyu estetiğin avuçlarında, edebiyatın gözlerinde yeniden görmeye çağrı bu. [...]
Allah “Kadınları dövün!” der mi?
“Allah ‘kadınları dövün!’ der mi? Ana ilkeyi baştan söylersek, ayeti anlamaya başlarız. Hayır; demez! Pergelin sabit ucudur bu ilke: “Kadın dövülmez!” Hele de Allah “Kadınları dövün!” demez. Hâşâ, Allah’a “Kadınları dövün!” dedirtilmez. Allah Resulü[asm] kadına, [...]
“senin ilmin ne ki kur’an mealciliği taslıyorsun??”
“senin ilmin ne ki kur’an mealciliği taslıyorsun?? yok kelebek yok narinlik bırak bu süslü kelimeleri. içi bomboş bir yazı, fanlarına aldanma diye yazıyorum. din işlerine en son girecek birisin boyundan büyük işlere girip ilmi [...]
Allah’ı utandırmak
Allah “Kadını dövün” der mi? Nisa Suresi’nin 34. ayetine meal veren Diyanet İşleri Kurulu’na kalırsa,“Evet…” Anlı şanlı hocalarımıza göre “Evet…” Nadirattan bazı mealcilerimiz ise, belli ki Allah’a yakıştıramamış bu emri, hafifletmek istemişler. Bir parantez eklemişler [...]
Kedi cenneti yok mu?
“Dini bütün bir müslümansanız, bir evcil hayvanınız öldüğünde edilecek dualar arasındaki önceliğiniz ‘lütfen onları cennetine al’ diye yakarmak oluyor. Zira, bu sıradan görünse de aslında bir mucize istemektir.” diyor yazar Nihal Bengisu Karaca. Hiç [...]
Dağ-Dağa
“Ve yürütüldüğünde dağlar…” uyarısını duyar duymaz içime dağ gibi bir ciddiyet oturuyor. Kıyametim başlıyor; sessizce. Dayandığım güvenceler, sığındığım söylenceler kar taneleri gibi uçuşuyor. Dağları yürüteceğini söyleyen, dağları sarsılmaz ve yıkılmaz yaparken de söz söylediğini ima [...]
Güzler Yalan Söylemez
oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar -Attila İlhan Ayaklarımın altında çıtırtılar. Attığım her adım içimde uçurumlar açıyor. Unuttuğum vedaların ince sızıları uyanıyor. Yürüdükçe, ayrılıkların kıyısına savruluyor kalbim. Hüznün avuçlarında titriyor kanadı [...]
Kelebeğin kanat sesi çökertir haritayı
Şair sözüyle başlayalım: Yaprağın kımıltısı, kelebeğin kanat sesi çökertir haritayı Sabrın develerine binip gelir bulutların içinden çıkan melekler Bugün biter, yarın kurulur, dudağına acı süren karanfili saklar çiğ günler Korkma, candan yapılmış her şey, can [...]
İlk takım elbisemin hikayesi
İlk takım elbisem kahverengiydi. Rahmetli babam, bayram için kendisine ve bana aynı renk takım diktirmişti. En büyük oğlu olarak, o bayram bir de "baba-oğul" takım olmuştuk. "Diktirmişti" diyorum, çünkü benim gençliğimde takım elbise dediğin terzi [...]
Sarık ve Taciz
Bir ara, ama belli ki bundan sonra hiç ara vermeden, “şeyh” “sarık” “tarikat” “mürid” “taciz” “cinsel istismar” kelimelerinin beraberce geçtiği cümleler kuruldu, kurulacak. Tuhaf duruyor da olsa, bunda şaşılacak bir şey yok. Niye mi? Sorgulanamaz [...]
Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.
“Yâ esefâ…” çığlıklarının göllendiği yerde bekler Yusuf. Nerede kim neyi yitirdiğinin peşinden ağlıyorsa, ah ediyorsa, “eyvah” diyorsa, Yusuf’un adını anar, “esef”in acı tadını tartar. Çünkü “ya esefâ âlâ Yûsufâ…” der Yakub. Daha doğrusu, Yakub’un bu [...]
Kelimeler ve Kelebekler
Kırk yıla yaklaşmış yazı hayatım. Hatırlıyorum; 1984 yılında taşlardan başlamıştım. Ayağıma dolanan taşlardan başlamıştım: “Şu dünyanın taşına bak!” diye çağırmışım okuyucuyu. Sonra kar taneleri, yağmur, toprak, gece, derken, kalbimi kelimelere asmışım. Kelimelerin ardı sıra [...]
Fotoğrafta “görünmeyen”in hikâyesi
1970'lı yıllar... İstanbul Boğaz'ında bebek arabalı bir gezinti. Bu fotoğrafta görünmeyen biri var. Fotoğrafta görünenlerin ikisinin de gözettiği... "Gözbebeği yavruları..." Biri o gözbebeğinin annesi, diğeri annesinin annesi. Fotoğrafı çeken, bebeğin yüzü objektife dönük [...]
Güneşten Sonra Uyanırsan Kaybedeceğin 8.5 Şey
Brezilyalı çocuk yazarı Vasconcelos’un o güzel eserinin başlığına oldum olası gıpta ederim: “Güneşi Uyandıralım!” Demek istiyor ki yazar; güneş seni uyandırmasın, sen güneşten önce uyan, sen güneşi uyandır. Güneşin doğuş anı, göklerde olup bitenlerin senin için, evet senin için olduğunu görebileceğin en çarpıcı olaydır. Milyarlarca yıldızdan biri sana özel olarak döndürülüyor. Belli ki hepsi senin için yıldızların!
BİR “ARKA KAPAK YAZISI” YAZISI
Ben bir arka kapak yazısıyım. Yazarımın en keyifli yazısı. “Kelimelerin ardı sıra kelebeklerin ardınca koştuğum gibi koştum” diyen bir yazar benimkisi. Şimdi beni yazarken fark etti ki, bu kitabın içinde bir “arka kapak yazısı” başlığı yok. Vakit geç oldu. Beni kitabın içine alamaz ama burada, arka kapakta tutabilir. Yazarımı yormak istemedim. “Zahmet etme!” dedim, “yerimden memnunum.”
Dönüşüm, kayıp hissine göbekten bağlı.
İnsanın değişimi acıdan geçiyor. Gerçek şu ki, acısız bir yolu yok dönüşümün ve değişimin. İlle de keder kapısını çalacak insanın. Hüzün illa ki sevinçli yapraklarını sarartacak. Terapi seanslarında dile getirmeyiz bunu. Danışanımız “Oh olsun!” diye [...]
Oruç çiğnemek sakızı bozar mı hocaammm?
Benim “günah çıkarma ritüeli” olarak adlandırdığım durumu, Demirci’nin çok daha geniş anlamlar içeren “din pornografisi” olarak kavramsallaştırması medyada maruz kaldığımız birçok vakayı tanımlıyor. Ben “günah çıkarma ritüeli”ni gündüz kuşağı programlarında seyircilerin tele vaizlere sordukları mahrem sorularla bir nevi günahlarını açık ederek sağladıkları rahatlığa gönderme yapmak için kullanıyorum. Fakat “din pornografisi” bunu da içine alacak şekilde “mahrem olanın deşifre edildiği” tüm durumları kapsıyor.
Objektif Önü Psikolojisi
Fotoğraflar niye heyecan verir insana? Neden özenle seçilir pozlar? Niçin inceden inceye düşünülerek bakılır objektife? Fotoğrafının çekildiği ana özenilir. O duruşa, o bakışa itina gösterilir. Çünkü o sabitleşecektir, ebedî kalacak gibidir. Hiçbirimiz özensizce alınmış pozumuzun [...]