“Âlem” kelimesi, ‘ilim’ kökünden gelir. İçinde ‘ilim’/’bilgi’ barındıran şey bize ‘âlem’dir. Mesela, aslı cam olan bir şeye “bardak” derken, bardaktan “benimle çay içebilirsin!” gibi tanıdık bir söz duyarız, aşina gelir bize.

İçinde ‘ilim’/’bilgi’ barındıran şey bize ‘âlem’dir. Mesela, aslı cam olan bir şeye “bardak” derken, bardaktan “benimle çay içebilirsin!” gibi tanıdık bir söz duyarız, aşina gelir bize.

“Âlemlerin Rabbi” etrafımızdaki her şeyi bizi ‘tanıyan’ bir gözle, bize tebessüm eden yüzle, bize dost bir özle yoğurur. Rab isminin fiil hali ‘terbiye’ yoğurmak ve biçimlendirmek anlamına da gelir. Böylece her şey, ağaç, gök, yağmur, taş… bize özel hitap eden söz, bize özel bakan göz, bize özel refakat eden öz olur. “Hamd olsun Allah’a, Rabbine âlemlerin” derken bu farkındalığı dillendirir; hak etmediğimiz bu sürekli ve sessiz iyiliğe minnetimizi ifade ederiz. Böylece dış dünyamız kadar “iç dünyamız da âlemleşir, bilgi taşır, içimiz dışarıya katılır.

Böylece her şey; ağaç, gök, yağmur, taş… bize özel hitap eden söz, bize özel bakan göz, bize özel refakat eden öz olur.

Sadece geceleri değil, gündüz vakti de âlemlere b/akarız!” Türkçedeki “akmak” ve “bakmak” kelimesinin benzeşmesinden yararlanarak anlatmaya çalışıyorum derdimi. Said Nursi’nin “nûn-u n’abudu” bahsinde anlattığı “ben”den “biz”e geçişin nedeni burada saklıdır. Varoluşla ‘hamd’ üzerinden kurduğumuz yakınlık, varlığın bize hitap ettiğini, baktığını, refakat ettiğini fark edişimizle yaşadığımız hayret ve minnet duyguları konuştuğumuz, bakıştığımız, tanıştığımız varlıkları içimize katmamızı sağlar. Böylece ‘ben’ diye bildiğimiz ‘birinci tekil şahıs’ halimize, cümle alem katılır. Çoğullaşırız, çok oluruz. Susarak söz olan, güzelliğiyle yüz olan, yararlılığıyla dost olan eşya adına konuşmaya başlarız: “Sana, yalnız sana ibadet ederİZ; Senden, yalnız Senden yardım isterİZ” deriz.

‘Ben’ diye bildiğimiz ‘birinci tekil şahıs’ halimize, cümle âlem katılır. Çoğullaşırız, çok oluruz. Susarak söz olan, güzelliğiyle yüz olan, vefasıyla dost olan eşya adına konuşmaya başlarız

“Hamd”i dedirten farkındalıkla cümle âlemi içimize taşırız; bir’leşir ve “biz” oluruz. Minnet ve hayret duygularımızın benliğimizin sınırlarını silip ‘ben’ ve ‘onlar” arasındaki ayırım kaldırmasıyla alemlerin içine taşınırız; çoğalırız.

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar