Rosanna Meryem Kraus ünlü bir değil. Almanya’da yaşıyor. Birkaç gün önce camiye gitmek için babasından izin istedi. “Ja, meine Liebe, du kannst zur Mosche gehen. Für mich ist alles in Ordnung” dedi babası her zamanki sıcak tebessümüyle. Bu tebessümden aldığı kabul mesajıyla o tatlı huzur iklimine taze bahar dalı gibi eğildi. Serin sadelik yurduna girdi. Adını annesinden ve babasından duyduğu Muhammed Peygamber’in [asm] hatırasına dâhil oldu. Almancanın büyük şairi Goethe’nin “Mahomet’s Gesang” diye hasretini dillendirdiği serin pınarın kıyısına vardı. Cami kapısındaki renkli taşları saydı neşeyle. Camlı kapıyı heyecanla araladı. “Mosche” yazısının altından içeri süzüldü. Tebessümle karşılandı.
İçeridekilerden biri babasının adını sordu Rosanna Meryem’e. Camiye gitmesine memnuniyetle izin veren babasının adını. “Jürgen” dedi. Soru sahibinin şaşkınlığı üzerine cevabını yineledi: “Ja, Jürgen!” “Nasıl yani?” diyen gözlerle baktı camideki bir başkası. “Senin baban Alman, öyle mi?” “Peki, Müslüman mı?” “Evet” ya da “Hayır” diyemedi Meryem. “Babam müslüman!” cevabını alamaması soruyu soranın yargısına yetti. “Vah yavrum vah, senin baban cehenneme gidecek!”
Bir ara, içeridekilerden biri babasının adını sordu. Camiye gitmesine memnuniyetle izin veren babasının adını. “Jürgen” dedi. Soru sahibinin şaşkınlığı üzerine cevabını yineledi: “Ja, Jürgen!” “Nasıl yani?” diyen gözlerle baktı camideki bir başkası. “Senin baban Alman, öyle mi?” “Peki, Müslüman mı?” “Evet” ya da “Hayır” diyemedi Meryem. “Babam müslüman!” cevabını alamaması soruyu soranın yargısına yetti. “Vah yavrum vah, senin baban cehenneme gidecek!” “Gavur o!” “Belki annen de!” “Gavurla evli ya!” “Sadece Müslümanlar gidebilir cennete…” diye devam etti. Rosanna Meryem’in ilk kez gittiği camide ilk duyduğu kelime “cehennem” oldu. Gözleri yaşlı, yüreği yaralı terk etti “Mosche”yi. Ayakları titriyordu. Geldiğine pişman olmuştu. “Noch mal zur Mosche gehen? Niemals!” Bir yanda baba sevgisini bir yanda cehennem korkusunu taşımaktan yorulmuş göğsü inip kalkarken, “Bir daha camiye gitmek mi? Asla!” diyen sessiz çığlığı susturamadı içinde.
Dokuz yaşında Rosanna Meryem. Dördüncü kuşak Avrupalı Türklerin bir örneği. Babası Alman, annesi Türk. Bundan sonra daha sık duyacağız bu kuşağın isimlerini. Sık sık yolumuza çıkacaklar. Sara Rumeysa, Christ İbrahim, Joshua Hasan, Sabine Sevda… Soruları olacak. Zor soruları.
Rosanna Meryem ilk soranımız olsun. Başlayalım.
“Cehennem” kelimesini duyduğunda o öfkeli dudaklardan, gül yüzüne sıcacık gözyaşları düşerken soramadığı soru şu olabilir meselâ: “Cami insanları cehenneme gönderme yeri mi?” “Tabii ya, ne zannettin!” diye soğuk bir cevap aldı bizden diyelim. Babasının adıyla utandırılmışlığını birkaç saniyeliğine unutabilirse, ikinci sorusu şu olabilir: “Peki siz hiç cennete girdiniz mi?” Olur a; buna da “Evet” dedik. “Bize cennet garanti!” O da inandı. Can havliyle camiden dışarı atmışken titreyen gövdesini, vitraylı kapıdan başını içeri doğru korka korka uzatıp dışarıdan içeriye doğru seslenebilir bu defa: “Siz cennetliklerin kimin cehenneme gideceğine karar verme yetkisi var mı?” Bu soruya “evet” diyen olabilir mi cami içindekilerden? Sanmam! Hadi bu da olsun. “Elbette!” diye küstah bir cevap verdik.
“Cehennem” kelimesini duyduğunda o öfkeli dudaklardan, gül yüzüne sıcacık gözyaşları düşerken soramadığı soru şu olabilir meselâ: “Cami insanları cehenneme gönderme yeri mi?” “Tabii ya, ne zannettin!” diye soğuk bir cevap aldı bizden diyelim. Babasının adıyla utandırılmışlığını birkaç saniyeliğine unutabilirse, ikinci sorusu şu olabilir: “Peki siz hiç cennete girdiniz mi?”
Kimin cehenneme gideceğini belirlemekle yetkilendirilmiş ve bu iş için camide harıl harıl çalışan biz cennetliklere, 9 yaşındaki masum bu defa şunu sorabilir: “Babamın cehenneme gideceğini bana söylemek zorunda mıydınız?” “Zorundaysanız, camiye ilk geldiğimde mi söylemeliydiniz? “Herkesin içinde mi söylemeniz gerekiyordu?” “Kararınızı biraz olsun erteleyip beşinci gelişimi bekleyemez miydiniz?” Varsayalım, bu sorulara da alnımızın akıyla cevap verdik. Kararımızı, bedeni küçük, sevgisi büyük bu çocuğa soğukkanlılıkla bildirdik. Bu kesin kararımızı duyan Rosanna Meryem ağlayarak camiden kaçarken peşinden koşmadık. Hiç içimiz acımadı. Hıçkırıklarına aldırış etmedik. Cennetliğiz ya; bizden başka ne beklenir! Cennetlik olan biz iken, gözlerinde bin cennet sevinci taşıyan Rosanna Meryem’in gönlüne cennet ümidinin kristalleştiği camide cehennem korkusu doldurduk, yüzüne yüzümüzden öfke bulaştırdık, yüreğine yüreğimizden ateş sıçrattık…
Rosanna Meryem son sorusunu sorsun bize: “Cennet sizin yaşadığınız yer ise, cehennem neresi?”
Bir de dipnotum olsun:
Özür dilerim senden Rosanna Meryem. Özür dilerim, hüznünü tam anlatamadığım için. Özür dilerim Joshua Yusuf, o hoyrat sözler söylenirken seni koruyamadığım için. Özür dilerim Maria Betül, cennet müjdesi taşıyan gözlerine cehennem ateşi dolduranlara engel olamadığım için. Beni affet sevgili kızım, sevgili oğlum. Senin hatırını saydım diye beni de taşlayacak seni camiden kovanların yandaşları. Yediğim taşları senin adına seve seve kabul etmem hatırına bari, beni affet. Yüreğinde bir damla merhamet taşıyan herkes adına senden tekrar tekrar özür dilerim. Bir gün yolun düşerse bizim mescide beklerim. Babanla, annenle beraber gel! Âlemlere rahmet Muhammed Mustafa’nın[asm] çocuklarla yaşadığı hatıraları uzun uzun anlatmak isterim sana.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
Almanyada yaşatan ve bu tip isimlerle çokça karşılaşan biri olarak diyebilirim ki yazıyı yazıyı çokça hissettim. Vicdanımda saklayıp arasıra kullandığım gözyaşı mendilimin ucunu yaktı bir kaç satır…
Kolay gelsin işleriniz…
Müslüman Allah korkusu ile cehennemden korkmalı ve bilmelidir. Başkaları ne der diye bir an bile düşünmemelidir. Tabi bu yazdığım yorum zor olsada hayata geçirmek. Küçük Meryem’e inşallah çok iyi bir sınav olur, Allah tarafından.
4. Kuşak Meryem rosannalari anlamak için biz müslümanlarin da bir dört kuşak geçirmesi lazım. yinede anlarmiyiz bilemem. Bırakın cennetin sahibi karar versin . Cennetine kimi koyacağına diyelim bari.
Her Şehrin bir velisi bir âlimi bir arifi vardır o şehirde yaşayanlar bu kişileri tanımıyorsa yani saymıyor önemsemiyorsa o şehirdekiler ruhunu kaybetmiş demektir.