“Varsayalım ki bir an bir peri sana geldi ve şu teklifi yaptı: ”Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sonsuz kere daha yaşayacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı her sevinç her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek – ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içindeki kum tanesi seninle yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek!”

Nietzsche’nin ‘sonsuz döngü’ adını verdiği bu düşünce deneyi, içinde yaşadığımız her an’ın sonsuzluğa tomurcuklandığını bilerek yaşama sorumluluğuna çağrıdır. “Şu an ne yaşıyorsan, o senin ebedî yaşamın olacak!” “Şimdi ne yapıyorsan, neyi tercih ediyorsan, sonsuzluğun aynasında o yaptığınla görünüyor olacaksın, o tercihinden ibaret olacak sonsuz ömrün!”

Peygamberimiz bize “dünya ahiretin tarlasıdır” derken, burada ektiklerimizi sonsuzluk olarak hasat edeceğimizi hatırlatır. Geçiştirdiğimiz her an, sıradan bildiğimiz her davranış, “işte bu sensin, haydi yaşa kendinle sonsuza dek!” diye karşımıza çıkacak bir evreni oluşturuyor.

Nietzsche’nin ‘sonsuz döngü’ adını verdiği bu düşünce deneyi, içinde yaşadığımız her an’ın sonsuzluğa tomurcuklandığını bilerek yaşama sorumluluğuna çağrıdır. “Şu an ne yaşıyorsan, o senin ebedî yaşamın olacak!” “Şimdi ne yapıyorsan, neyi tercih ediyorsan, sonsuzluğun aynasında o yaptığınla görünüyor olacaksın, o tercihinden ibaret olacak sonsuz ömrün!”

Bu evrenin göğü içimizi yansıtıyor olabilir söz gelimi. Kapkara bir kasvet mi olacak göğümüz yoksa pırıl pırıl yıldızlarla tebessüm mü edecek? Atmosferimiz niyetimiz olsun mesela. Zehir mi soluyacağız niyetimizi nefeslendikçe yoksa şifa mı? Bastığımız toprak sözümüzde duruşlardan inşa edilecek diyelim. Ayağımızın altında sürekli uçurumlar mı çıkacak, yoksa yeşillikler içinde bir vadide kaygısız yürüyecek miyiz?

Nietzsche’nin sorusunu başka türlü soralım şimdi: “Kendimizi utandıracağımız bir ayna mı inşa ediyoruz? Yoksa bir şekilde içinde olmaktan ve seyrediliyor olmasından onur duyacağımız bir manzara mı oluşturuyoruz kendimizden?”

Bu gerçeği bildiğimizde, şimdi burada yaptığımızı yapmakta ısrarcı olur muyuz? Yoksa her an’ımıza sonsuz bir kalite getirmek için alın ve akıl teri mi dökeriz?

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar