“Kendisinden başka hiç kimseyi düşünmüyor!” “Asla beni anlamadı!” “Öyle titiz öyle huysuz ki, bugüne kadar hiç memnun edemedim!” “Karım nedense hep haklı çıkar. Bir gün olsun, haksız da olabileceğini kabul ettiğini duymadım!” Bu tür cümleleri sık duymuşsunuzdur. Ya da söyleyeni olmuşsunuzdur. Bu ifadeler, birbirinden ümit kesmiş çiftlerin, kendilerini aklayıp diğerini tümüyle karalamak için kullandığı zehirleyici düşünce kalıplarıdır. İşin uzmanları dokuz başlık altında inceliyor bu toksik düşünce kalıplarını:
- “Ya Hep Ya Hiç” Tuzağı: Bir eş, eşinin her zaman kaba davrandığını, hiç nazik olmadığını, hep eve geç geldiğini, asla çocuklarla ilgilenmediğini söylüyorsa, bu cümlelerdeki “her zaman” “hiç” “hep” “asla” kelimeleri duygusal bir fırtına içinde olduğunu gösterir. Duygusal fırtınalar, ya hep ya hiç yargılarını doğurur, her şeyi siyah-beyaz görmeye neden olur. O an’ın öfkesi ya da kaygısının duygusal dışavurumudur bu ifadeler. Makul bir muhakeme ile ortaya çıkmış değildir.
- “-meli/-malı” Bombası: Eşlerden biri diğerinin istediğini ya da arzusunu, kendisi hiç ifade etmeden, çoktan bilmiş olması gerektiğini varsayarak, yerine getirmesini bekler. “Yazı yazmaktan nefret ediyor olduğumu bilmen gerek.” “Mavi rengi sevmediğimi bilmiyor olamazsın!” “Salatayı sirkesiz yemediğimi unutmuş olamazsın.”
- Felaket Tablosu: Eşinin olumsuz davranışlarını ve negatif tavırlarını abartan bir eş, eşiyle arasında sonsuz bir duygusal uçurum çizer. “Bu gidişle çocukları psikopat yapacak!” “
- Etiketleme Kolaycılığı: Eşini kesin olumsuz bir sıfatla etiketlemeyi sever. “Sen çok tembelsin!” “Sen de çok inatçısın!” Bir insan tümüyle tembel olamaz, her zaman tembel olamaz; tembellik diye gözlemlenen her zaman olumsuzluk olamaz. Pazar sabahı tembellik yapmak gerekli olabilir mesela. Belli konularda tembeldir de, diğer konularda oldukça çalışkan becerikli olabilir. Tembellik diye gözlemlenen ağır hareketler, derin düşünceyi, yavaş ve derin yaşamayı gösteriyor olabilir de.
- Suçlama Saklambacı: Eşini haksızca, amaçsızca, anlamsızca suçlayabilir. Bu da kendini haklı çıkarmaya, kendinden kaynaklanabilecek olağan ve beklenen hata ve kusurları saklamaya yarar. Eşini hatasıyla sobelerken, kendisi hatalarıyla saklanır. “Senin yüzünden hayatım mahvoldu.” “Sen mutlu olmamızı istemiyorsun ki…” “Yine mi ‘annem de annem!’ diyeceksin?” “Bıktım artık senin bu üniversite hayalinden!”
- Duygusal Kısa Devreler: Eşlerden biri diğerinin duygularıyla baş edemeyeceğini düşündüğünde, duygusal kısa devreler başlar. “Kimse onun üzüntüsüne çare olamaz!” “Konuştuğu herkesi mağdur olduğuna inandırır!” “Varsa yoksa kendi fikri!” “Sanırsın hiç iyilik görmemiş hayatta!” “Yine mi çocukluk travmasına bağlayacaksın!” “Tamam, anladım, annesiz büyüdün ama artık büyü biraz, büyü!”
- Abartılı ve Aceleci Kurgular: Eşi hakkında nesnel ve somut bir kanıta dayanmayan kesin kurgular yapar. “Bugünlerde bana fazla iltifatkâr davranıyor, kesin beni aldatıyor!” “Banyoda uzun kalıyor, bir görüştüğü olmalı, kesin!”
- Üste Çıkma Oyunu: Eşinde varsaydığı birtakım zaafları ve dürtüleri gündeme getirerek, kendisini haklı çıkarmaya çalışır. Eşinin olumlu tavırları ve yapıcı tutumları bile bu varsayımın kurbanı olur. “Bana çiçek alıyor almasına ama niyeti beni bayramda annesine gitmeye ikna etmek!” “Terapiste gitmeye ikna oldu sonunda, demek ki suçlu olduğunu kabul ediyor!”
- Kör Nokta Arayışı: Eşinin geçmişten beri gelen beklentilerine odaklanarak, başka hiç kimseye odaklanamayacağına, başka bir şeyi önemsemeyeceğine dair çıkarımlarda bulunmak. “Yıllardır tezini vermek için o kütüphane senin bu kütüphane benim dolaşıyor, bir gün olsun ‘kocam beni özledi mi?’ diye sormuyor.” “Sen siyasette ilerleyeceksin diye, ben evde dul kadın gibi bekleyecek miyim?”!
Bu düşüncelerin çekirdeğinde bir haklılık parçası olabilir ve yeterince derine inilirse bulunabilir de. Bu tür zehirleyici yargılar, uzun zamandır beraber yaşamanın kırıntılarını ve kırgınlıklarını içerebilir. Bilinçaltının sürdürdüğü algılama yanılsamaları, birbirinden umudunu kesmiş eşlerin her birini haklı çıkaracak şemalar çizer. Eşlerin birbirine dair umutlarının olduğu bir ilişkide, her şeye rağmen pozitif özellikleri görmek, hatalar yapılsa da hatalardan dönüşü fark etmek, çatışmaların özünde birbirine değer vermenin gizlendiğini bilmek mümkündür.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
Ne kadar da haklısınız, günümüzde çoğu evliliğin ne yazık ki sorunları bunlar.
Rabbim hayırlı eş seçebilmeyi hayırlı eş olmayı bize nasip etsin inşallah 🤲🏻🌸
Blogda okuduğum ilk yazınızdı. İyi ki açtınız hayırlı uğurlu olsun bize de nasiplenmek düşsün🥳