Kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun bir grup öğrenci, görüşlerine önem verdikleri hocalarını ziyarete gitti. Sıra misafirlere kahve ikram etmeye gelince, hoca mutfaktan birbirinin aynısı olmayan çok sayıda fincan getirdi. Tepside el yapımı özel işlemeli porselen fincanlar da vardı, her yerde kolayca bulunabilen plastik fincanlar da… Kristale oyulmuş el yapımı fincanlar da, tek kullanımlık kâğıt bardaklar da…

Hoca herkesin kendisi için bir fincan seçmesini zevkle izledi. Cezveyi kendi eliyle gezdirerek, enfes kokulu Türk kahvesini herkesin seçtiği fincana döktü. Hocanın her daim bir söyleyeceği olduğunu tahmin eden misafirler, bir yandan kahvelerini yudumlamaya bir yandan hem kendi fincanlarına hem de arkadaşlarının fincanlarına hayranlıkla bakmaya başladı.

“Fark ettiyseniz,” diye söze girdi hoca, “tüm pahalı görünen fincanlar seçildi, geriye ucuz görünümlü basit fincanlar kaldı. Zavallı kâğıt bardakların yüzüne bakan bile olmadı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz anlaşılır bir şey. Hakkınızdır bu ama…”

Öğrenciler ellerinde fincanları sıkı sıkıya tutarak kulak kesildi hocaya.

“…emin olun ki çocuklar” dedi, “fincanın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Sadece bir diğerinden daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, fincan değil ama bilinçli olarak en iyi fincanlara yöneldiniz ve sonra birbirinizin fincanına bakmaya başladınız. Kimse fincanın içindekine bakmadı.”

Bazı öğrenciler fincanları bir kenara koydu. Biraz mahcup olmuşlardı. “Yok yok,” dedi hoca, “afiyetle için kahvelerinizi… Hem sonra size sürprizim var, seçtiğiniz fincanlar sizin olacak. Ta ki size şimdi söyleyeceklerimi o fincanlarda kahve içerken hep hatırlayasınız. Fincanın kulpundan tutarken, hayatı da tam kavramayı öğrenesiniz.”

Öğrenciler sevindi ama asıl tavsiyeyi bekliyorlardı. Hocanın söyleyecekleri fincandan değerliydi, fincanları değerli yapacaktı. Duraksamadan devam etti hoca:

“Hayat da kahveye benzer evladım. Paranız, mevkiiniz, makamınız, mahalleniz, eviniz, aracınız, giysiniz vs. fincandır. Onlar hayatı tatma aracıdır sadece ve seçtiğiniz ya da sahip olduğunuz fincan yaşadığınız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de…”

Bu arada, hemen önündeki sehpada hep açık halde bulunan, sayfaları okunmaktan eprimiş, her noktasına teninin izi sinmiş Kur’ân’ı aldı eline:

“Oyalanmaktasınız…” dedi sert bir ifadeyle… Hoca mı konuşuyordu yoksa ayet meali mi okuyordu, fark edemediler. Ayetleri anlamını böyle hayatın içinden okumasına alışıklardı.  “Evet, oyalanmaktasınız çoğaltma tutkusuyla…”  diye devam etti hoca. Çok iyi bildikleri bu acı cümleden sonrakini öğrencilerden biri mırıldandı:

“Hatta kabirleri ziyaret edinceye kadar…”

“Hıh…” dedi hoca, “işte tam da bu! Hayatın ta kendisini seslendirir ayetler…”

Öğrencilerinin gözlerinin içine baktı. Vakti kristalleştiren kısa ama derin bir suskunluk oldu. Sanki odada kelebekler uçuşuyor, görünmez bir sarkaç salınıyordu.

“Kabir ne demek iyi düşünün!” diye hatırlatırken, gözleriyle fincanları işaret etti. Önce şaşırdı misafirler. Pırıl pırıl fincanlar ile toprak kabir arasında nasıl bir benzerlik olabilirdi? “Niye şaşırdınız ki…” dedi muzipçe, “onlar da topraktan yapılma.”

 “Neyse, dedi, “asıl söylemek istediğim bu değil!”

Ciddileşti:

“Kendisini hatırladığınız ama içindekini unuttuğunuz ya da unutmaya hazırlandığınız her şey kabirdir. İçine koyduğunuzu yok saymak için var ettiğiniz her şey kabirdir. Dışını süslediğiniz ama içini önemsemediğiniz, küçümsediğiniz, tükenmeye terk ettiğiniz her şey kabirdir. Eksikliğine gönüllüce razı olduğunuz her şeyi kabirleştiriyorsunuz. Farkında mısınız, az önce gözleriniz ‘kabirler’i ziyaret ediyordu. Dışını yüceltip de içini gözden düşürdüğünüz şu ‘şey’lere bir daha bakın.”

Arkasına yaslanırken, Tekasür Suresi’nin olduğu sayfaya bir ayraç koydu.

“Bazen sadece fincana odaklanarak kahvenin tadını çıkartmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın! En mutlu insanlar her şeyin en iyisine, en çoğuna sahip değildirler. Sadece sahip olduklarının tadını çıkarmayı bilirler. Ne var ki hayatta çoğu zaman iyi ve gösterişli şeyleri seçme hevesine yenik düşeriz. Böylece hayatın kendisi sonra, hayatı taşıyanlar önce gelir.

“Evet, evet bileceksiniz…” diye vurguladı bir sonraki ayeti. “Bir bilseniz ne kabirler var hayatta. Dost seçerken insanların görünüşüne aldanırsınız. Oysa çirkin, çelimsiz görünümlü insanın kafasında güzel düşünceler olabilir. En şık görünümlü insanın düşünceleri felaketiniz olabilir.”

“Kötü tadı olan bir kahve, paha biçilmez kristaller içinde de olsa içerken yüzümüz buruşur, içemeyiz. Enfes bir kahve sıradan bir fincanda da olsa yüzümüzde mutluluk tebessümü doğurur.”

En şaşırtıcı cümlesini en sona saklamıştı hoca:

“Siz kahveyi unutup da fincanı yüceltirseniz, sonuçta, ne olur tahmin edin!”

Kahvelerini içmeyi neredeyse unutmuş öğrenciler, son bir hevesle fincanları dudaklarına götürdü.

“O vakit siz kabir olursunuz. Cevizin kabuğunu görünce cevizin içini unutan, cevizsiz kalır. Fincanı güzelleştirirken, kahvenin tadını sıradanlaştıran, kahvenin ölüsü olur. Git gide, sadece kalıbınızla var olursunuz yeryüzünde, kalbiniz ve duygularınız katılmaz hayata. Ölüler gibi algılamaz olursunuz lezzetleri. Yeryüzü varlığınız kabirler gibi topraktan bir tümseğe döner; belki mermerle süslenir; üzerine hoş yazılar yazılır ama içiniz boş kalır…”

Veda vakti geldiğinde, öğrenciler utana sıkıla fincanları kabul edemeyeceklerini ifade ettiler. Hoca anlayışla karşıladı: “Kahvenin hatırı bize yeter…” dedi öğrenciler hep bir ağızdan.

Öğrencilerini gönderip koltuğuna sessizce otururken kahveleri pişiren eşine seslendi hoca: “Hanım, bu defa da kaptırmadık fincanları. Anlaşılan, daha çok söyleyecekleri var.”

Gülüştüler…

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

2 Yorum

  1. Gülsün 19 Temmuz 2020 at 01.50 - Yanıtla

    O Hoca hep var olsun, Rabbim hayırlı bereketli ömürler versin, versinki sizden daha çok şey öğreneceğimiz var.

  2. OSMAN 22 Temmuz 2020 at 06.32 - Yanıtla

    Burada sözü edilen hoca siz misiniz yoksa Senai Bey? 🙂

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar