Yaşadığımız an’ın sonsuza tomurcuklandığını bildiğimizde, hayata özeniyoruz, an’ı el üstünde tutuyoruz, varlığa ihtimamla yaklaşıyoruz. Boşa harcadığımız nefesler, iğreti geçirdiğimiz anlar, hoyrat davrandığımız varlıklar o tomurcuğu kirletiyor, solduruyor, yaralıyor.
Ahiret, Allah’ın rövanş günü değil, insanın yapıp ettikleriyle yüzleşme an’ıdır. Ateşini de gülünü buradan götürür insan. Cenneti de cehennemi de kendi inşasıdır. Ebedî geleceğimizi şimdi inşa ediyoruz. Şu anda sırat köprüsünden geçiyoruz. Şimdi burada cennetimize tuğla yerleştiriyoruz ya da cehennemimize ateş taşıyoruz. “Öte” dediğimiz hayatımızı yoğuruyoruz elimizle, bakışımızla, dokunuşumuzla. Ahiret diye, çok sonra gelecek korkunç bir günden korkmak yerine; şimdi burada var olan derin sorumluluğu ciddiyetle omuzlanmamız beklenir bizden.
Mirac, an’ın içinde saklı sonsuza tomurcuklanma potansiyelini anlatmak için vardır. Peygamberimize özel ve tarihsel bir istisna olay ya da “mucize” değil; her insanın eşiğinde durduğu ve eşlik etmekle sorumlu olduğu bir “ayet”/“işaret”tir. Merhamete ve farkındalığa çağırır bizi.
Miracın idraki, insanın, an içinde kalan, dünü elinden kaçıran, yarını uman gündelik parçasının “zamanlar-üstü” derin bilinç parçasına doğru yükselmesini, kıyama kalkmasını içerir. Namaz, bir mirac hediyesi olarak, günün kritik köşelerini zaman-üstüne kanatlandırma deneyimidir.
Bu bağlamda, İsra Suresi’nde geçen, “gece yürüyüşü” hayatımızın hepsinin sembolüdür. Hakikatin gecesindeyiz. Hakikate doğru yürüyüşümüz dünya gecesinde gerçekleşir. Var edilişinin sorumluluğunu üstlenen her insan, bir “abd” olarak hayret ve minnet duygularını kuşanmalıdır. Hayreti ve minneti keskinleşen insan ise Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürür. Mescid-i Haram, “dokunulmaz” olan bedenimizi, bedenimize dair gündemleri ve öncelikleri temsil eder. Mescid-i Aksa ise, “öte” ya da “uç” parçamızı, zaman ötesi benliğimizi, ruhumuzu temsil eder. Namaz sırasında yaşadığımız miraç deneyimi, bizi bedenimizin gündeminden ruhumuzun gündemine yükseltir; kıyama kaldırır.
Namaz deneyimi, her bir an’a sonsuza açılımın çekirdeği olarak özen göstermeyi öğretmek içindir. Miracı, ötelerde olup bitmiş bir olayın hatırası olarak değil, şimdi burada üzerimize düşen incelik sorumluluğu, nezaket ödevi, estetik çağrısı, ihtimam borcu olarak değerlendirmeliyiz. Bizi değerlendirmesine izin vererek, değerlendirmeliyiz.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
Güzel gönüllü Senai abicim, senin baktığın pencerenden ne güzel görünüyor yaşam, Rabbim kalbinize ve gönlünüze inşirahın devamını nasip eylesin
Ve genc olarak yasamaya devam edecek. Su an zihinlerimizi kalplerimizi parlatiyor. Buldugu cevaplarla. Saygideger hocamiz
Ruhumuza şifa yazılar. Allah razı olsun.