Celaleddin Rumi’nin anlattığı bir hikayede, bir padişahın akıl noksanı, avanak bir oğlu vardır. Ancak padişah, ülkenin bütün alimlerini toplar ve oğlunu yetiştirmelerini ister. Alimler bunun mümkün olmadığını söyleseler de padişah ısrar eder. Sonunda biri-korku belası-teklifi kabul eder.

Uzun yıllar süren bir eğitimle şehzade her şeyi bilir hale gelir. Ama sadece bilir; ancak bilge olmak bilmekten çok farklıdır. Padişahın huzuruna döndüklerinde, şehzadeyi eğiten alim, parmağındaki yüzüğü çıkarıp avucuna saklar. Şehzadeye sorar: “Şu anda avucumda, yuvarlak ve ortası delik bir şey var; nedir o?” Şehzade büyük bir özgüvenle cevap verir: “Değirmen taşı…” Evet, doğrudur; değirmen taşı yuvarlak ve ortası deliktir; bilgiyi değerlendirmekte şehzade başarılıdır. Ama ‘şimdi burada’ değildir. Bir değirmen taşının bir insanın avucuna sığmayacağını fark edemez; sadece bilgileri analiz eder.

Sahi 300 günü aşkındır Gazze’de ne oluyor? Apaçık bir katliam. Eşi benzeri görülmemiş sistematik bir soykırım. Ortada bir ‘çatışma’ yok; iki denk ve silahlı güçten söz edemiyoruz. Silahlı ve profesyonel güçlerin hastaneleri bombaladığı, okulları yıktığı, sivil insanların üzerine bomba yağdırdığı, bebekleri ve çocukları katlettiği, sağ kalanları açlığa terk ettiği insafsız bir saldırı var.

Uluslararası Mahkemenin “Gazze’de ‘soykırım’ gerçekleştirildiğini gösteren yeterli bulgular olduğuna karar verilmiştir” sözü, şehzadenin sözüne ne kadar benziyor değil mi? Evet, sadece ortası delik ve yuvarlak bir şeyin varlığından söz ediyoruz.

“İyi ama Hamas da terörist değil mi!” diyoruz. Kem küm ediyoruz. “Filistinliler de 7 Ekim’de saldırmasaydı” diyoruz. İsrail’in “meşru müdafaa hakkı vs” diye geveliyoruz.

Basit olduğu kadar can yakıcı soru şu: Bugün kaza ile elinizi kestiniz mi? Bugün, mesela, göz bebeğiniz çocuğunuz bir kaç dakikalığına nefessiz kaldı mı?

Sahi gören gözleriniz nerede? Duyan kulaklarınız peki? Bir yoklayın; göğünüzde bir kalbiniz var mı?

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar