Hayır, Frank Hayes bir Kur’ân meali yazmadı. Dünyada sadece 22 yıl yaşadı. 0901’de doğmuş, 1923’te dünyaya son kez bakmıştı. İrlanda doğumlu bir at eğitmeni ve seyisti. Asıl mesleği jokeylik olmamakla birlikte, kısa ömrünün son gününde, 4 Haziran 1923 tarihinde New York’taki Belmont Park hipodromunda düzenlenen bir engelli at yarışına katıldı. Frank Hayes’i ünlü yapan ölüm şekliydi.
Yarış sırasında, bindiği “Sweet Kiss” adlı atın üzerindeyken kalp krizi geçirerek vefat etti. Ancak Hayes, atın üzerinde kalarak bitiş çizgisini birinci olarak geçti ve böylece ölümünden sonra yarışan ve yarış kazanan ilk ve tek jokey olarak tarihe geçti.
Bu olayın ardından, “Sweet Kiss”/ “Tatlı Öpücük” isimli at, “Ölümün Tatlı Öpücüğü” olarak anılmaya başlandı ve bir daha yarışlara katılmadı.
Frank Hayes’in bu kısa ama ilginç hayat hikayesini Kur’ân’ın Hicr Suresi’nin son ayetine meal yazan ilahiyatçılara hatırlatmak için bu makaleye niyetlendim.
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ ٱلْيَقِينُ
Bu ayetin geleneksel ve Türkçedeki resmi meali şöyle:
“Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”
Bu mealde iki temel sorun var:
- “Yakîn” kavramını “Ölüm”e eşitlemek
- “İbadet” kavramını “ritüel”e eşitlemek
İbadet, hayatın hepsidir. Varlığın ihtişamına ve güzelliğine hayretle karşılık vermektir. Bu kadar muhteşem ve güzel olan varlığın sansürsüz ve kolay erişilebilir iyilikler olarak sunulmasına minnetle/şükranla karşılık vermektir. Bu yüzden “ibadet”in bir şekli ve görüntüsü yoktur. Hayata eşlik eden yüksek bir duyarlılıktır. Varlığı taçlandıran coşkulu bir farkındalıktır.
Ritüelin ise bir şekli ve görüntüsü vardır. Ritüel, ölümle bitebilir. Ne var ki “ibadet” ölümü de aşan, sonsuzluğa uzanan bir coşku halidir. Kaldı ki Tanrı “yakin” yerine ölüm anlamındaki “mevt” kelimesini kullanabilirdi. Ama belli ki “ölüm”ü değil “yakin”i tercih ediyor. Çünkü insan, merhum Frank Hayes gibi, öldükten sonra da yarışmak için yaşar. Ölüm, bir bitiş değil, bir tükeniş değil; bir başlangıçtır. Dünya hayatı, sonsuza kadar ulaşmaya çalışacağımız “yakin”e yürüyüşümüzün niyetini/açısını ortaya koymak içindir.
Hayret duygusunun ve minnet duyarlılığının ölüme biteceğini sanan söz konusu ilahiyatçıların Cennet tasavvurları, bu yüzden olsa gerek, cinsel obje olarak tanımlanan “huri”lerle doludur. Kendilerince gelişimin durduğu ölüm sonrasında, keşif coşkusunun öldüğü ahirette, insanın kendisiyle ve Rabbiyle tanışma heyecanının söndüğü cennette başka ne hayal edebilirler ki…
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.