- Kişiye değil görüşüne karşı çıkarsın. “Sen ne anlarsın elmadan ki?” “Senin sülalen gelse, beni elmanın kırmızı olduğuna inandıramaz. Oğlum, renk körüsün, kör!”
- Kişinin görüşünü basitleştirerek görüşü yıkmayı kolaylaştıramazsın. Karşı görüşü kartonlaştırma diyebiliriz buna. “Kırmızı elmayı kim gördü de sen göreceksin. Bunu daha önce seni köylülerin de söyledi. Kızıl elma dediğin bir hayaldir. Kendine gel!”
- Parçayı bütünün yerine koyamazsın. Aceleci genelleştirmeler yapmaktır bu tavır. “Yeşil elma ağacı benim bahçemde meyve veriyor yıllardır. Her mevsim ben onu seyrederim. Yeşilin tonlarıyla sohbet ederiz adeta, dostum. Bizim mahallede bir tane kırmızı elma yiyeni göremezsin. Duymadım. Görmedim!”
- Fikrini destekleyen bir kanıtı doğru sayarak, bütün fikrinin doğru olduğunu kanıtlamaya kalkamazsın. “Benim bildiğim elma ağacı budur. Asla ağaçta kırmızı meyve görmedim. Bu kesin! Bunun aksini kanıtlayamazsın!”
- Daha önce olan bir şeyin daha sonra olanın nedeni olduğunu iddia edemezsin. Önce olanın sonra olanı belirlediğine dair net bir kanıt yok elinde. “Sahte neden” icat edemezsin.
- Tartışmayı “ya o ya bu”, “ya hep ya hiç” noktasına getiremezsin. Gerçek siyah ya da beyaz değildir. Herkesin görüşüne göre, baktığı yere ve bakış açısına göre grilik taşır. Biraz beyazı biraz da siyahı vardır.
- Konu hakkında kesin bilginin olmayışını görüşünün haklılığına gerekçe yapamazsın. Henüz kimsenin kırmızı elma gördüğünü belirtmeyişi, bütün elmaların yeşil olduğu anlamına gelmez. Veri olmayışı, gözlemlerin iletilmemiş olması, gördüğünün biricik doğru olduğunu kanıtlamaz.
- Kanıtlama yükümlülüğünü karşı tarafa yıkamazsın. “Sen aksini ispatlamadıkça, benim dediğim doğrudur” varsayımı, karşı görüşün de söyleyebileceği bir cümledir ve kimseye kazandırmaz.
- Bir görüşün çok popüler olmasını o görüşün doğruluğuna kanıt yapamazsın. “Popülerlik zaafı” diyebiliriz bu tutuma. Gerçekler taraftarları sayesinde değil, gerçek olmaları sayesinde gerçektir. Daha çok alkış alan görüş, daha doğru değildir. Alkışlayanların alkışlama nedeni çoğu kez doğrunun hatırı değil, duymak istediklerini duyuyor olmanın konforudur.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
Harika! Üzerine söylemek söz, soracağım bir soru bulamadığım ender; yazan ve güzel anlatıcısınız.👏👏👏 Rabbim ilminizi arttırsın inşaAllah🤲