“Dini yalanlayanı görmüyor musun?”

Mâûn Suresi’nin bu sarsıcı sorusu, aynaya bakmamızı ister bizden. Aynaya bakabilmemiz için ise bu sorunun anahtar kelimesi olan ‘”din”i kültürel bağlamından sıyırmamız gerekiyor. Soru “din”i yalanlayan, yok sayan “dinsizler” diye bildiğimiz kişilere soruluyor değil. “Din” kelimesinin kökündeki “d-y-n” üçlü/sülase harf diziliminin ifade ettiği “borçluluk” anlamıyla temasa geçmemiz gerekiyor.

“Din”in özündeki varoluşsal anlamla temasa geçince, nihayet kendi yüzümüze bakmaya başlarız. Sarsıcı bir aynalamayı göze alırız. Tarihte ve mekânda uzak dinsizlerin yakasına değil kendi yakamıza yapışıp kendimizi hesaba çekeriz. Evet, “borç” demeye gelir ayetteki “dîn” kelimesi. Varoluşsal bir hatırlatmadır bu soru.

“Din”in özündeki varoluşsal anlamla temasa geçince, nihayet kendi yüzümüze bakmaya başlarız. Sarsıcı bir aynalamayı göze alırız. Tarihte ve mekânda uzak dinsizlerin yakasına değil kendi yakamıza yapışıp kendimizi hesaba çekeriz. Evet, “borç” demeye gelir ayetteki “dîn” kelimesi. Varoluşsal bir hatırlatmadır bu soru.

O halde, ayeti asıl kastına yakın bir anlamla tercüme edebiliriz: “Varlığının sana borç verildiğini görmüyor musun?” İlk hatırlamamız gerekeni, hiç unutmamamız gerekeni öne alıyor ayet. Bir zamanlar, hiç var olmayan, aranıp sorulmayan, hatırı sayılmayan, “şey” diye bile anılmayan biz, nasıl oldu da var olduk? Eksikliğimize razı olmamış Biri sayesinde demek ki. Yaşamıyor oluşumuzu dert edinmiş Biri hayata dahil etmiş bizi demek ki. Kim olabilir o?

Bu sorunun cevabını alabilmek, bu soruyu sormaktan geçiyor. Sorusu sorulmamışsa cevap asla gelmez. Belli ki hak ettiğimiz için şimdi burada yaşıyor değiliz. Ummadığımız bir şey, insan olmamız. Sürpriz! Borç! Lütuf! İhsan! İltifat!

Maûn Suresi’nin “borçluluk” sorgulamasıyla başlayan akışı, “yetim itip kaktığımız, aç ve muhtaca lakayt kaldığımız” konfor halinden bizi soyutlamayı hedefler. “Benim” diye bildiklerimizin bize borç verildiğini görerek, minnet ve heyecan duygularıyla donanmamızı bekler. Hayranlık duygusu ve şükran duygusu yüksek bir yaşama çağırır bizi. “Hayat” buradadır. Hatırlama buradadır. Farkındalık buradadır. Heyecan buradadır. Akış buradadır. Katılık ve ölüm, borç aldığımızı unuttuğumuz kertede başlar. Avunma ve aldanış, her an ikram ve lütuf gördüğümüzü yok saydığımızda hükmeder. “Ben” dediğinin bile kendisine borç verildiğini unutan, “benim” dediklerinin kendisine borç verildiğini zaten unutur. “Yetimi itip kakması, yoksulu doyurmaktan kaçınması” bu yüzdendir. Borçlu olduğunu unutan, borç vermez. Borç aldığını unutan, kendisine hiç yoktan borç verenin hep borç verebileceğine inanmayan, elbette ki cimrileşir, bencilleşir.

Katılık ve ölüm, borç aldığımızı unuttuğumuz kertede başlar. Avunma ve aldanış, her an ikram ve lütuf gördüğümüzü yok saydığımızda hükmeder. “Ben” dediğinin bile kendisine borç verildiğini unutan, “benim” dediklerinin kendisine borç verildiğini zaten unutur. “Yetimi itip kakması, yoksulu doyurmaktan kaçınması” bu yüzdendir. Borçlu olduğunu unutan, borç vermez. Borç aldığını unutan, kendisine hiç yoktan borç verenin hep borç verebileceğine inanmayan, elbette ki cimrileşir, bencilleşir.

Minnettarlık duygusu ile donanmamış olan, teşekkürün en zarif hali namazını isteksiz kılar, sığ kalır, değil mi? “Sığdır namazında” bu unutkanlar. Ya hayret ve minnetin ifadesi olan ‘salât’ı simgeleyen namaz kılmaya gönülsüzdürler ya da kıldıkları namazı gönülsüzce kılıyorlardır. İkisi de ciddi ve telafi edilmez bir kayıptır. Birincisi kendisine yazılan heyecan verici mektubu okumaz; ikincisi mektubu eline getiren zarfı açmaz. Sonuçta okuyan da anlayan da yoktur.

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar