Sözün döşeğinde uyuyakalmışsın.
“Söylüyor” olunca “oluyor” sanıyorsun.
Uyan!
Sahi nedir “ben” dediğin? “Ben” derken birinden bahsediyorsun; kesin! Başka biri mi o? “Hayır!” diyeceksin elbette. “Kendimden söz ediyorum, kendimmmdennn…” Eminsen kendinden bahsettiğinden. Tamam; bahsedilen sensin, söz konu olan kendin. Peki bahseden kim? O da mı sensin? O da mı kendin? Madem öyle, kendinden bahseden kendinden de bahsetmeyi denesene. Söz konusu ettiğin kendinin de kendini söz konusu ettiğini hatırlasana! Çıldırtıcı değil mi? Sürekli “kendim” dediğini paranteze aldığın yeni cümleler kuruyorsun. Kendi üzerine kanatlanıp kendine yukarıdan bakan bir bakış kuşanıyorsun. Sonu yok bunun! Başladığı gibi bitmiyor. Kesilmiyor kendi üzerine kanatlanışların. Ürkütücü!
“Ben” diyebilmen benim “sen” diye bildiğimden uzak bir yere koyuyor seni. Çoklarının “o” zamiriyle bildiğini “ben” diye bilmen kuytu bir yere alıyor seni. Tekilleşiyorsun. İçine doğru kapanıyorsun. Garip! Çok garip!
“Ben” diyebilmen benim “sen” diye bildiğimden uzak bir yere koyuyor seni. Çoklarının “o” zamiriyle bildiğini “ben” diye bilmen kuytu bir yere alıyor seni. Tekilleşiyorsun. İçine doğru kapanıyorsun. Garip! Çok garip!
“Ben” dediğin bir muamma. “Ben” deyince başlıyor her şey. “Ben” diyemeyince kaçıyor her şeyin neşesi. “Ben” diye bilemeyince kendini nefeslerin fazlalık oluyor, dört duvar anlamını yitiriyor. Etten kemikten bir fazlalığa dönüşüyorsun. “Bitkisel hayatta” diyorlar senin için. Sana konuşmuyorlar; senin hakkında konuşuyorlar. Nesneleşiyorsun birden. “Makineye bağlı!” diyorlar; o kadar! Ağırlaşıyorsun. Lüzumsuz gelmeye başlıyorsun yakınlarına. “Fişini çekelim mi?” diyorlar. Senin hakkındaki en ince ihtimamları bu sorudan ibaret kalıyor. “ON/OFF” düğmeli bir cihaza dönüşüyorsun. Aslında o kadar bile değilsin. Ütü yapılmaz seninle. Çamaşır kurutulmaz. Yola gidilmez. Bulaşık yıkanmaz sende! “Ben” diyerek kendine, kazandığının ne olduğunu, “ben” deme yetkisini kaybettiğinde anlayacaksın. Anlayamayacaksın aslında. Anlasan bile anlatamayacaksın. İş işten geçmiş olacak!
Sen seni “ben” diye bilmezken O sana “sen” dedi. Sana “sen” dediği için “ben” diyebildin kendine. Böylece özne oldun nesneler üstüne. Fail oldun fiillere. Seni bunca güzel işin öznesi yapan, toprağın nesnesi olmana razı olur mu ki? Elbet cennete de özne yapar seni. Haydi sevin!
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
Seni okumak huzur veriyor bana!
Ben nedir mi?! Her şeyi ben yaptım. Hatırlamaz kendini bile. Aklını kullandığını zanneder. Aslında başını aşağıya eğse, gördüğü toprak ve sudan olduğunu hatıra bile getiremeyen…
En yakını ona ondan da yakın ama o hala O’nla konuşmuyor. O’nla konuşmaya başlasa benim kim olduğunu bilecek…