Önceki gün bir dostum, 12 yaşındaki kızının sorusuna cevap veremediğini söyledi bana. Soru şu: “Madem Allah başından beri ne yapacağımızı biliyor, cennetlik olanları da cehenneme gidecekleri de görüyor, bizi niye gönderdi dünyaya. Baştan karar verip cehennemlikleri cehenneme, hak edenleri cennete koyamaz mıydı?” Delikanlıya şunu sordum: “Allah NEYİ baştan biliyordu?” Cevap gecikmeli de olsa geldi: “Neler yapacağımızı…” “Güzel,” diye sakinleştirdim. Yeni bir soru sordum; sakince. “Senin dediğin senaryoyu uygulasaydı Allah, yani hepimizi en başından cennete ya da cehenneme koysaydı, o yapacaklarımızı yapmış olacak mıydık?” Duraksadı.

Biraz daha netleştirme adına sordum: “Neler yapacağımızı bilmesi için bizim o işleri yapmamız gerekmiyor mu sence?” “Ama önceden biliyor…” diye üsteledi. “Anlıyorum” dedim, “önceden biliyor. Ama sadece biliyor. Sence bilmek aynı zamanda belirlemek anlamına mı geliyor?” Duraksadı. “Aslında senin de önceden bildiğin şeyler var. Ama bunları sadece biliyorsun, belirlemiyorsun, belirleyemiyorsun.” Gözlerindeki soru işaretini okuyabiliyordum. “Aç google’u ve ona 1 Ocak 2025 günü, güneşin İstanbul’da hangi dakikada doğacağını sor.” Dediğimi hemen yaptı. Dakikası dakikasına yaşadığı şehirde güneşin ne yapacağını bilebiliyorduk artık.

Zihninde bir şeylerin kıpırdadığını anlayabiliyordum: “Sence sen böyle bildiğin için mi güneş öyle davranıyor? Yoksa güneş öyle davranacağı için mi sen böyle biliyorsun?” “Galiba, sorun önceden bilmek…” diye mırıldandı. “Anlıyorum,” diye karşılık verdim, “sana bir sır vereyim ama ‘Allah önceden biliyor’ cümlesindeki ‘önceden’ bizim yanılgımız. Allah bilir; o kadar. Yaratıcı’ya, zamanı da yaratan Yaratıcı’ya göre bütün zamanlar ‘şimdi’dir. O zamanın içinde değil, üzerindedir. Bin yıl önceki zaman bize göre ‘önce’dir; 2000 yıl sonraki zaman da bize göre ‘sonra’dır. Oysa Yaratıcı’nın baktığı yerden bütün zamanlar ‘şimdi’dir. Şimdi ne yapıyorsak, şimdi onu bilir Allah. Allah’ın bizim eylemlerimizi bilmesi, bu eylemleri bizim adımıza yaptığı anlamına gelmez, bize bu eylemleri yaptırdığı anlamına gelmez. Senin güneşin doğuş saatini biliyor olman, güneşin hareketini belirlemiyor; bak! Allah’ın baştan bilmesi, bizim özgürlüğümüzü elimizden alan bir zorunluluk zinciri değil; bilakis, o özgürlüğün varlığını garanti eden, her şeye rağmen bizim seçimlerimizi yapabilmemizi sağlayan bir “bilgi” alanıdır-dikkat, sadece bilgi alanı.

Senin güneşin doğuş saatini çok önceden biliyor olman, güneşin hareketini belirlemiyor; bak! Allah’ın baştan bilmesi, bizim özgürlüğümüzü elimizden alan bir zorunluluk zinciri değil; bilakis, o özgürlüğün varlığını garanti eden, her şeye rağmen bizim seçimlerimizi yapabilmemizi sağlayan bir “bilgi” alanıdır-dikkat, sadece bilgi alanı.

Bir yazar, yazdığı hikayede karakterlerin neler yapacağını önceden bilir, çünkü o hikaye onun zihninde canlanmıştır. Ancak karakterler, hikaye boyunca kendi adımlarını atarken özgürdür; yazar onları zorlamaz, sadece nasıl ilerleyeceklerini bilir. Allah, bizi kendi hikayemiz içinde özgür bırakır, ancak kendine özgü bir bakışla her anı bilen bir “şimdi”de bilir. Bu bilme, bizi zorlamaz, bizi özgür bırakır; çünkü bilgisi dışında bir şey yoktur, ama bizim her adımımızla o bilgi gerçeğe dönüşür, bizim her seçimimizde o seçim bir ‘kader’e dönüşür. Yani, kendi kaderimizi kendimiz yazarız.

Varsayalım ki bol Oscarlı bir filmi izlemek için sinemaya gittik, ama münasebetsizin bizi bire spoiler verdi. Filmin sonunu biliyoruz artık. O koltuktan kalkar mıyız? Ben olsam kalkmam. Çünkü sonunda ne olduğunu değil, o sona doğru giderken karakterlerin nasıl davrandıklarını, olayların nasıl aktığını, müziğin nerede yükseldiğini, akıştaki heyecanı yaşamak için gittik filme. Oyunculara ödül kazandıran filmin sonu değil, filmin akışıdır. İlgilendiğimiz sonuç değil süreçtir. Filmi izlemeden önce onun sonunda ne olacağını bilmemiz, filmdeki karakterlerin seçim yapmalarını engellemez.

Allah’ın baştan bilmesi, bizim karar alma özgürlüğümüzü elimizden almaz, tam tersine, ona olan güvenimizi ve yolculuğumuzu anlamamıza yardımcı olur.

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar