Gıybet: Dudağına bir daha hiç değmeyecek şekilde kes. Seninle bir başkasının gıybetini eden, bir başkasıyla senin gıybetini edecektir. Bir başkasının onurunun zedelenmesine izin verirken, kendi onurunu da tehlikeye atıyorsun. Dinlemeyi kes!
Nefret: Öfke hakkındır, kızabilirsin de! Ancak nefret sebepsiz ve hedefsiz bir duygudur. Kitleseldir ve süreklidir. Nefretin kılıcı sapsızdır, önce tutanın elini keser. Kendini fazlasıyla yorarsın; enerjini ve umudunu yitirirsin.
Irkçılık: Tercih etmediğin ve emek vermediğin bir özelliğinle ne övünmeye hakkın var ne yerinmeyi hak edersin. Her insan kendi ırkıyla onur duyar, milletini sever. Ancak bu onur başka ırkları aşağılama ve diğer milletleri dışlama nedeni olursa, ırkçılıktır. Irkçılık, Türk olmak üzerinden olunca da ırkçılıktır.
İsraf: Bir şeyin parasını ödemiş olman, onu çöpe atma hakkı vermez sana. . tek bir pirinç tanesinde dünyanın güneş etrafında dönüşü gibi eşsiz bir emek var. Para, bir nimetin değiş dokuşu için ölçü birimidir; o nimetin bedeli değildir. Su para edebilir ama para su etmez. Israfı kes, aza kanaatin tadına bak!
Duygusal Açlık: Doğduğumuz ev, ilk evrenimizdir. Oradaki kuralları biricik gerçek sanmakta haklıyız. Hiç onay alamadığın, duygularını açıkça ifade edemediğin, zaaflarını itiraf edemediğin bir çocukluk sahnesi yaşamış olabilirsin. Yetişkinsin; evrenin kurallarını unut. Şimdi eksiklerinle değerlisin, zaaflarınla seviliyorsun.
Gürültü: Sana anlam taşımayan her türlü ses gürültüdür. Sana her söylenene kulak asmak zorunda değilsin; anlamaya değmeyebilir. Sen her söylediğinde anlamı öncele. Yoksa sen de gürültü kaynağı olursun. Sözünü keserek söyle: “Söylediğim doğru mu, doğruysa önemli mi, doğru ve önemli olsa bile, beni dinleyeni ilgilendirir mi?” Kes gitsin!
Taraftarlık: Taraf olmak ve taraftar olmak aynı şey değildir.Bir görüşe taraf olabilirsin ve bunun kendince gerekçeleri vardır.. Taraf olan diğer tarafı anlamaya açıktır. Ancak, taraftar, kendi görüşünü nefret okuna dönüştürür. Herkesi vurmaya hazırdır. Kendini bir ömür haklı sanır; gerçeğin diğer parçasını tanıyamadan ölür.
Şeker: Çaydan ve kahveden şekeri uzak tut. Çay, kendisine bir şey eklenmeyecek kadar mükemmeldir. Kahve de ‘acı’sıyla kahvedir. Şekersiz olursa çayın, daha çok çay içme hakkın olur. Acı kahvenin hatırı damakta daha çok kalır. Şekeri hak eden baklava ve tatlılara lafımız yok elbette.
Haberler: Bıçaklama, kurşunlama, yangın, hırsızlık, tecavüz, taciz hayatın hepsi değildir.Mutluluklar sessiz ve vakurdur; çığlık atmaz. Huzur, bağırıp çağırmaz, kameralara saldırmaz. Haberleri dinleye dinleye gerçek olmayan bir dünyaya inanmaya başlarsın; mutsuzluğun artar, huzursuzluğun derinleşir.
Acelecilik: Hayat, yaşadığın andır. Sevdiklerinin yanında olmasından daha güzeli yok. Dem bu demdir. Güzel günler gelecek değil; geldi ve şimdi burada. Gelen gün güzel etmez seni, sen onu güzelleştirirsin. Lokmanı acelesiz ye. Suyunu yudum yudum iç. Yolunu telaşsız yürü. Doymuş olmaktan daha hoştur lezzet almak. Varmış olmaktan daha güzeldir yolda olmak.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.