Çiçeklerin iltifattan anladığını, sevgi sözlerini hissettiklerini söylediklerinde, biraz ihtiyatla karşıladığımı hatırlıyorum. Çiçeğin ayaklarının dibine su bırakmak, zaten tebessüm için yaratılan yüzüne tebessüm göndermek, hak ettikleri şey olsa gerek… Çünkü çiçek hak ettiğimizden fazlasıdır her daim. Birine çiçek vermek, zannımda, bu yüzden sürpriz ve iltifatı somutlaştırıyor, elle dokunulur gözle görülür hale getiriyor.Bir çiçek, kanaatimce, ‘oluyor’ değil sadece. Olmaktan fazlasını ima ediyor. “Olan, olandan ibaret değil” diye fısıldıyor eşsiz şekliyle, tarifsiz kokusuyla, ele avuca sığmaz rengi ve tonlarıyla. Ve dahi sessizce icra ettiği fonksiyonuyla: Çiçekler böcekleri çeker kendilerine, rüzgârı yoğurur özel biçimleriyle ta ki polenleşme olsun, çiftleşsin uzak tohumlar.
O halde anlaşalım. Hem iltifat etmek hem doğruyu söylemek mümkündür. İltifat, zaten doğruyu söylemendir. 1. Gördüğün, küçük de olsa, o güzel şeyin bana yakıştığını söylüyorsun; varlığımı önemsiyorsun. 2. O güzelliği görecek dikkatinin olduğunu hatırlatıyorsun; beni güzel gören seni güzel güzel görmemi umuyorsun. 3. Bu güzelliğin bende hep var olması gerektiğini, var olabileceğini, çoğalabileceğini vurguluyorsun; sessizce “adam ol!” ev ödevi veriyorsun bana.
Araştırmacıların dediklerine göre, birinden bir iltifat almak, çiçek almak kadar sevindiriyormuş bizi. İltifat, çiçek gibi hiç umulmadık bir güzellik olmalı. İltifat da hiç umulmadık olana açıyor gözlerimizi. İltifat da zorunlu ve rutin bir şey değil; hep sürpriz tadı taşıyor içinde.
Biliyorum, yine de çiçekleri iltifata tercih edenlerimiz olabilir. Çünkü çiçekler gerçek. “Bak, iltifat etmiyorum ha, doğruyu söylüyorum” gibi bir cümle kurmayız çiçek verirken sevdiğimize. “Bak, bu çiçekler gerçek ha!” demeyiz. Sanki hem doğru söylemek hem iltifat etmek mümkün değilmiş gibi. Sanki hem çiçek almak hem çiçek gibi sevilen olmak imkânsızmış gibi…
“Bak, yalakalık yapmıyorum ha, doğruyu söylüyorum” desen; anlarım. Yalakalık, yalan konuşmaktır; olmayanı olmuş gibi gördüğünü söylemektir. Yalakalık yapan, bende olmayanı bana söyler, söylediğinin asla bende olamayacağını söyler, söyleyişini hak etmediğimi de ekler, söylediğini zoraki söylediğini de ima eder.
“Bak, yalakalık yapmıyorum ha, doğruyu söylüyorum” desen; anlarım. Yalakalık, yalan konuşmaktır; olmayanı olmuş gibi gördüğünü söylemektir. Yalakalık yapan, bende olmayanı bana söyler, söylediğinin asla bende olamayacağını söyler, söyleyişini hak etmediğimi de ekler, söylediğini zoraki söylediğini de ima eder.
Ama güzelim iltifat öyle mi? Evvela, iltifatların hepsini yapana iftiradır iltifatı yalana eşitlemek, yalakalığa denk tutmak. Lâtif gibi güzeller güzeli bir ismi var Hakk’ın. İltifat eder; varlığımızı yokluğumuza tercih eder. Yetmez, üstüne bir de can bahşeder. Yetmez; kak kat ikram eder, ruh üfler, bilinç lutfeder, farkındalık verir. Yetmez; lûtfettiği her şeyi çiçekler içinde gönderir, nefesi sessizlikle verir. Sırf biz rahatsız olmayalım diye sürekli yaptığı iltifatları unutturmak ister gibidir; mesela sessizce çalıştırır kalbimizi göğsümüzde, güneşi retinamıza kadar indirir.
O halde anlaşalım:
“Söylediğim gerçek; iltifat etmiyorum!” deme bana! İltifat etmek gerçeği söylemektir zaten.
1. Gördüğün, küçük de olsa, o güzel şeyin bana yakıştığını söylüyorsun; varlığımı önemsiyorsun. 2. O güzelliği görecek dikkatinin olduğunu hatırlatıyorsun; beni güzel gören seni güzel güzel görmemi umuyorsun. 3. Bu güzelliğin bende hep var olması gerektiğini, var olabileceğini, çoğalabileceğini vurguluyorsun; sessizce “adam ol!” ev ödevi veriyorsun bana.
Hasılı, iltifat, çiçekler gibi, hep fazlasını umduruyor.
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.
👏 👏 👏