Endişelenmiş olmalısınız bu başlığı görünce. Bu ifadeyi, şimdiye kadar bir ölüm haberi üzerine duyduk çünkü. Endişeye mahal yok; şimdilik bir yakınımı kaybetmedim.
Bu ifadenin ölüm anında seslendirilmesi anlamlıdır elbette. Ölüm, kendimize ait olmadığımızı, başımıza buyruk yaşamadığımızı hatırlamak için acı ve gerçek bir fırsattır: “İnnâ lillah!”/ “Kesinlikle Allah’a aitiz”/ “Muhakkak ki Allah adına varız!”
Ölüm, tüm yaşayanlara dair gerçeği ifşa ediyor. Örtülü olanın üzerini açıyor. Yaşamak, yaşayanların kendi becerisi değil. Hayatta kalmak, hayatta olanların yetkisinde değil. Hayat dediğin, emanet. Hayat dediğin, şimdilik. Yaşayan hiç kimse hiçbir şey hayatın sahibi değil.
Ölüm, tüm yaşayanlara dair gerçeği ifşa ediyor. Örtülü olanın üzerini açıyor. Yaşamak, yaşayanların kendi becerisi değil. Hayatta kalmak, hayatta olanların yetkisi değil. Hayat dediğin, emanet. Hayat dediğin şimdilik. Yaşayan hiç kimse hiçbir şey hayatın sahibi değil.
Gelin, bugün, hayata dair bir haber olarak okuyalım âyetin bu cümlesini: “İnnâ lillah…”/“Allah[’ı anlamak] içiniz biz!” Evet, Allah’la tanışmak için vardır insan. Allah’ı tanımaya yardımcı donanımları vardır.
Misal: “Kad semi’Allah…” [Mücadele, 1]/“Kesinlikle işitir Allah!” Bu haber biz insanlara söyleniyor. Elbette ki anlayalım diye. Değil mi ki söz, sözden anlayana söylenir. Peki nasıl anlarız Allah’ın işitir olduğunu? Biz de işitiyor değil miyiz? İşte bu işitme yetimiz yardımcı olacak bize. İki kulağı olan, sesleri ve müzikleri duyabilen, sözleri ve mesajları yorumlayabilen bir insan, Semi’/“İşitir” olan Allah’ı anlamaya başlar. Bir bakıma, empati kurabilir…
Basir olan Allah’la da böyle tanışırız: “Görür Allah!” İki gözü ile görebilen insan, görmenin ne demek olduğu konusunda deneyim sahibidir. İnsan “Gören”in görüyor olmasını, ışığı, rengi, şekli vs. görmesinden anlar. Hemhal olur Basir ile…
“Nefsini bilen Rabbini bilir!” sözüyle teyid edilir “empati yolculuğu”. Cümledeki “nefs” “kendi” anlamında anlaşılır. “Kendini tanıyan Rabbiyle tanışır.” Yani, insanın Rabbiyle tanışması, kendisiyle tanışmasından geçiyor. İnsan kendisini ne kadar çok tanırsa, Rabbini tanıma yolculuğunda o kadar yol alır. Demek ki insanın “kendisi”, insanın Rabbini tanıması için bir tür malzeme, bir laboratuvar… Başka türlü söylersek; insan “kendi”ni/ “nefs”ini harita olarak okudukça, Rabbinin fiilleriyle, isimleriyle, sıfatlarıyla aşinalık kurar. Bu sıfat, isim ve fiillerin var ettiği varlığı arazi olarak okur. Harita arazi değildir elbette. Ama harita araziyi anlamak içindir.
“Kendini tanıyan Rabbiyle tanışır.” Yani, insanın Rabbiyle tanışması, kendisiyle tanışmasından geçiyor. İnsan kendisini ne kadar çok tanırsa, Rabbini tanıma yolculuğunda o kadar yol alır. Demek ki insanın “kendisi”, insanın Rabbini tanıması için bir tür malzeme, bir laboratuvar.
İnsan, Allah’ı anlamak için incelikle inşa edilmiş canlı bir metafor, sürekli yenilenen bir mecaz.
İnsan kendi duygularını Rabbini anlamada kullanmazsa, o duyguları boşa çıkarır, işe yaramaz yapar, israf eder. Hemen elinin altındaki en güzel fırsatı kaçırır. Nefs gibi şahane bir aynayı körleştirmiş olur. “Biz Allah’ı anlamak içiniz!” haberini peşinen öldürür. O zaman, sadece bir cenaze haberi olarak okuruz ayeti. Ölen biz oluruz; kendiliğimiz ölür! Pırıl pırıl bilincimizin, rengarenk hayatımızın, coşkulu duygularımızın kalbimizin taraçalarında başlatacağı sonsuz baharı geri göndermiş oluruz. Kocaman bir cenazemiz olur. Ve başımız sağ olmaz!
Senai Demirci
Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.