Kutuda kalan son çikolata. Tabaktaki son köfte. Paylaşıla paylaşıla azalan ama son anda paylaşımın akışını kesen parça. Herkes bilir ki bunu alırsa diğerleri mahrum kalacak. Herkesi yoksun bırakmaya kimsenin gönlü el vermez ve ortada kalır parça. Almancada özel bir kelimesi var bu parçanın: “Anstandsstück“ Yani, “Nezaket Parçası”

Tüm parçalar bittiğinde görebiliyoruz başkasından eksilttiğimiz gerçeğini. O an’a kadar “nasılsa onlara da var!” rüyasına kanıyoruz. Oysa gerçek, başka. Bambaşka.

Son parça kalınca, birbirimize bağlılığımızı görüyoruz. Son parça mikroskop ya da teleskop görevi görüyor. O kadar ince ki o birbirimize bağlarımız, çıplak gözle göremiyoruz. Birbirimizden uzaklığımız nedeniyle göremediğimizi son parçaya elimizi uzatınca görüyoruz.

Ne kadar bol olursa olsun tüm parçalar nezaketi gerektiriyor. Duyarlılığımızı geciktirmek gerekmiyor. Sona kalmasa da eksiltiyoruz her daim. Bir başkasının katkısıyla alıyoruz çoğu şeyi.

Ne kadar bol olursa olsun tüm parçalar nezaketi gerektiriyor. Duyarlılığımızı geciktirmek gerekmiyor. Sona kalmasa da eksiltiyoruz her daim. Bir başkasının katkısıyla alıyoruz çoğu şeyi.

Başkaları da bilet aldığı için uçağımız uçuyor mesela. Başkaları da beklediği için durağımıza geliyor otobüs. Başkaları da tercih ettiği için sevdiğimiz restoran orada şahane menüsüyle bizi bekliyor. Başkaları da seyrettiği için sevdiğimiz filme onca masraf ediliyor.

Uçaktaki cam kenarı koltuğumuzu hiç tanımadığımız ve belki bizi sırada bekleten yolcular hazırladı bize. Sevdiğimiz yemeği diğer masalarda hesap ödeyenler sayesinde önümüze getiriyor garson.

Biz onlara, onlar bize katıla katıla katık ediyoruz dünyayı kendimize. Kocaman bir tabak yeryüzü ve her lokma “Nezaket Parçası”

Bu yazıya dair acı bir yorumunu paylaşmadan edemeyeceğim: “Aynı tabakta yemek yediğimiz zamanlarda o kalan son parçayı büyüklerimiz ailenin en küçüklerine verirdi. Benden küçük kuzenlerim olduğu için onlara verirlerdi. Evde ise ailenin tek erkek çocuğu olduğu için o kalan parçalar ağabeyime verildi; çünkü biz erkek değiliz! Biraz büyüdük bu defa toruna verildi. Son kalan parçayı ben hiç almadım; bilmiyorum ondaki nezaketi.”

Yazıyı Paylaş

Senai Demirci

Samsun’da, 11 Kasım 1963’te doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Ayakkabıcı çırağı olarak çalıştı. Çokça ayakkabı parlattı. Dağlarda inek çobanlığı yaptı.

Bir yorum bırak

Mail Listesine Katıl

YENİ BULUŞMALARDAN VE YENİ YAZILARDAN HABERDAR OLUN

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

Sizin için seçtiğimiz yazılar